28 Aralık 2015 Pazartesi

Yevgeni ZAMYATİN - BİZ



YAZAR : Yevgeni Zamyatin
ÇEVİREN : Fatma Arıkan & Serdar Arıkan
YAYINEVİ : İthaki
SAYFA SAYISI : 240

YEVGENİ İVANOVİÇ ZAMYATİN*

Yevgeni Zamyatin 1 Şubat 1884 günü Tambon Vilayetinin Lebedyan İlçesinde müzisyen bir anne ve rahip bir babanın oğlu olarak doğdu. Annesinin desteğiyle erken yaşta okuma öğrenen Zamyatin, 4 yaşında Gogol okuyordu. 1902 yılında Sankt-Petersburg Gemicilik Fakültesine girdi. Öğrenciliği sırasında Bolşeviklere katıldı, tutuklandı, hapse girdi, hapiste İngilizce öğrendi. 1908 yılında üniversiteden gemi mühendisi olarak mezun oldu. Aynı yıl, Gemicilik Fakültesindeki stajı sırasında gezdiği bölgelerin hikayelerini anlattığı Uyezdnoye (Gezi Hikayeleri) adlı ilk edebi eseri yayımlandı. Ardından yayımlanan savaş karşıtı hikayesi Na Kuliçkah (Çok Uzaklarda) nedeniyle tutuklanıp yargılandı. Her iki eseri, çağdaşı ünlü Rus yazar Maksim Gorki tarafından övülmüştür. 1916 yılında, İngiltere'de Rus buz kırıcı gemilerinde görev yaptı. Bu sırada edindiği İngiliz hayatı izlenimlerinden esinlenerek Ostrovityane ve Lovetsçelovekov eserlerini yazdı. Biz romanı Zamyatin hayattayken, bilgisi dahilinde Rusya'da yayımlanmadı. Fakat kitabın elyazmalarından haberdar olan bazı kimselerce, Sovyet Rusya'ya karşı yazılmış bir karalama olduğu iddiasıyla eleştirildi. Bu dönemde Zamyatin'in edebi etkinliği kısıtlanmış, tiyatro oyunları kaldırılmıştır. Stalin'e yazdığı bir mektup sonrasında özel izinle SSCB'den ayrılıp Paris'e yerleşti. 10 Mart 1937'de Paris'te öldü. 

RUSYA 1920-1923*

Biz, 1920-1923 yılları arasında Rusya'da yazılmış. O dönemde Rusya'da kullanılan Julyen takvimine göre Şubat (Miladi takvime göre Mart) 1917 yılında gerçekleşen devrimle Çarlık Yönetimine son verilmiş, Geçici Hükumet kurulmuştur. Aynı yılın Ekim (Miladi takvime göre Kasım) ayında ise ikinci devrim gerçekleşmiş ve Bolşevik Hükumet kurulmuştur. Ancak Bolşevik ve Bolşevik karşıtı gruplar arasında patlak veren çatışma, ülkeyi iç savaşa sürüklemiştir. Oldukça kanlı geçen bu dönemde binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. 1922 yılında Bolşeviklerin iç savaştan galip çıkması sonucunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Yeni hükumetin başında Sovyetler Birliği Komünist Parti lideri Vladimir İlyiç Ulyanov (bilinen adıyla Lenin), Milletler Halk Komiserliği görevinde ise Yosif Visaryonoviç Cugaşvili (bilinen adıyla Joseph Stalin) yer almaktaydı. Lenin, emperyalizmin şiddet yanlısı olduğunu vurguluyor, kapitalist- emperyalist güçlerin etkisi altındaki ulusların kendi geleceklerini tayin etme hakkı olduğunu savunuyordu. En büyük amacı, kapitalizmin çatışan sınıf çelişkilerinin olmadığı, sınıfsız bir toplumun oluşumuna öncülük etmekti. 1922 yılında üst üste geçirdiği iki felç sonrası aktif siyasetten uzaklaşan Lenin, 21 Ocak 1924 yılında öldü. Lenin'in aktif siyasetten uzaklaşmasından 1930'lara kadar, Bolşevikler arasındaki siyasi ideolojik tartışmalar, parti içi yargılama, tutuklama ve idam kararları, döneme damgasını vurmuştur.


Görüldüğü gibi Biz böylesi yoğun bir siyasi dönüşüm ortamında yazılmış bir eser. Yazar, bu dönemde kitabını basılmak üzere İngiltere'ye gönderdi çünkü Rusya'da iç karışıklıklar nedeniyle özgürlük ortamı biraz(!) törpülenmiş durumdaydı. Kitabın elyazmalarının bile Zamyatin'e yönelik şiddetli eleştirilere sebep olduğunu düşünürsek, kitabın öncelikle İngiltere'de basılmasının haklılığını anlarız.


KISACA BİZ 

Kitap zamanımızdan yaklaşık 900 yıl ötesini anlatıyor. Çağdaşlarımıza gönderme yaparken, "ilkel atalarımız" ifadesi kullanılıyor :) Tüm insanlığın yalnızca 0.02'sinin hayatta kalabildiği ikiyüzyıl savaşlarının ardından kurulan Tek Devlet altında, doğrusal geometrinin kanunları ile İyilikçi'nin himayesinde yaşayan insanların hikayesi anlatılıyor. Kendilerini Yeşil Duvar adını verdikleri bir çeşit kalkanla koruyan toplum, hayal ve duygulara yer olmayan bir sosyal ve fizik yapı içinde yaşıyor. Kitabın baş kahramanı D-503 (insan isimleri harf ve sayı bileşimlerinden oluşuyor), gezegenler arası seyahati mümkün kılmak amacıyla tasarlanan İntegral adlı dev makinenin baş mühendisi. Kitabın diğer önemli karakterlerinden biri I-330 adlı kadın. Devrimci örgüt mensubu olan I-330, devrim planını gerçekleştirmek için İntegral'in baş mühendisini etkilemeye çalışıyor. Tek Devlet düzenine şüphesizce teslim olduğunu düşünen D-503, I-330 ile tanıştıktan sonra içinde uyanan insansı ihtiyaç ve güdülere anlam veremiyor. Tek Devlet'in doğrusal kanunlarıyla, I-330 ile tanıştıktan sonra ciddi sorunlar yaşayan D-503, bu halini "hastalık" olarak değerlendiriyor ve bu hastalığı ortadan kaldırmak için beyin ameliyatı oluyor. Aslında bu, Tek Devlet çatısı altında yaşayan tüm vatandaşlar için geçerli bir uygulama. İçinde hayaller ve ilkel insana özgü, aşk, kıskançlık, özgürlük gibi duygu ve ihtiyaçlar beliren tüm vatandaşların kural olarak beyin ameliyatından geçmeleri gerekiyor. Kitabın sonuna doğru "hasta" insanların sayısı artıyor. Hatta bu durum, ilkelerini doğrusal geometrinin belirlediği düzenin yıkımını sağlayacak bir devrimin başlangıcı olma umudunu taşıyor. Ancak devletin, öncelikle ameliyat, daha sonra gerektiğinde şiddetle müdahalesi sonucunda devrim hayali ertelenmiş oluyor. Kitabın sonunda Yeşil Duvar'ın ötesinde yaşamaya devam eden insanların olduğu anlaşılıyor. Bu anlamda devrim hayalinin sonsuza dek yitirilmediği, mutlu değilse de umutlu bir sondan bahsetmek gerekir kitap için. 

BİZ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Biz için genel olarak yazarın sosyalizm eleştirisi yaptığı değerlendirilmiş. Fakat kitabı bu açıdan okumanın, kitabın vereceği heyecandan büyük ölçüde kaybettireceğini düşünüyorum. Çünkü kitaptaki Tek Devlet ile sosyalizm arasında ilişki kurabildiğim tek nokta merkezi yönetim. Gelgelelim merkezi yönetim eleştirisinden çok daha fazlası var kitapta. Örneğin bilim felsefesi kritiği hemen her başlıkta dikkatimi çekti. Geçmişin bilimsel doğrusu üzerine kurgulanmış sistem eleştirisi, sosyalizm eleştirisini aşıyor. Kitapta anlatılan toplumun kuralları, analitik düşünce çerçevesinde, Öklid geometrisinin doğrusallığından hareketle düzenlenmiş. (Ör: Tek Devletin çizgisi düz çizgidir. sf:12, ... her şeyi gördüm; değişmez, düz sokaklar, ışınlarla parlayan kaldırım camları, şeffaf konutların ilahi paralel yüzleri, gri-mavi yürüyüş sıraların kare ahengi.. sf:15) 1842 yılında Lobaçevski'nin Öklid dışı geometriyi kurmasından bahisle, kitabın sonundaki "Edebiyat, Devrim, Entropi ve Diğer Şeyler Üzerine" başlıklı yazısında, devrim budur! der Zamyatin. Hakikaten devrim, en ilkel bilim olan matematikle başlar ve süreç içerisinde sosyal yapının dönüşmesiyle sonuçlanır. Ve yine Zamyatin'in yukarıda bahsettiğim makalesinde özellikle vurguladığı gibi; bitmez!

" - Bana sonuncu, en üst, en büyük sayıyı söyle .
- Saçma! Sayıların sayısı sonsuzdur, sen hangi sonuncuyu istiyorsun?
- Peki sen hangi son devrimi istiyorsun?Sonuncu diye bir şey yok, devrimler sonsuzdur. Son devrim çocuklar içindi: çocuklar sonsuzluktan korkar, çocukların gece rahat uyuyabilmeleri için gerekli olan ise... "

İnsan ilişkilerinin, ihtiyaçlarının ve hatta güdülerinin; bilimsel verilerin analiz edilip, en etkin sosyal ve fiziki yapıyı sağlayacak şekilde düzenlenmesi fikri üzerine kurulmuş bir distopik toplumu anlatır Biz. Biz'in yazarının milliyeti ve kitabın yazıldığı dönemin siyasi gelişmeleri, kitabın sosyalizm eleştirisi üzerine yazıldığını iddia etmeye yetmez. Çünkü tıpkı sosyalizm gibi kapitalizm de kaynağını doğrusal geometrinin temellerinden alır. (Örneğin, kapitalist ekonomi, ihtiyaç ve güdüleri tanımlanıp standartlaştırılmış insan olan homoeconomicus varsayımına dayanır.) Bilginin sınıflandırılması ve pratik kullanıma hazır hale getirilmek üzere doğrusal ilkelerinin belirlenmesi durumunda, herhangi bir ideoloji veya ekonomik sistem birbirinden farklı sonuçlar doğurmaz. Çünkü akıl, bilgiye ulaştığı anda, Aristocu geleneğin etkisiyle, bilgiyi sistematikleştirip fizik dünyada geçerli ve kullanılabilir ilkeler haline getirir. İnsanın gündelik hareketleri, düşünce sistemi ve hatta büyük ekonomik yapıları bu ilkeler belirler. Eğer bilgi sınıflandırılıp, sistematik ilkelere dönüştürülüyorsa burada hakikati çerçeve altına alma durumu vardır. Hakikati insan aklının süzgecinden geçirdikten sonra varlık sahnesine çıkarma hali, eninde sonunda totalitarizmi getirmeye mahkumdur. Çünkü öyle veya böyle, bilginin insan aklının kavrayabileceği basit ilkelere indirgenmesi ve bu ilkelerle bir ekonomik veya sosyal yapı inşa edilmesi durumunda, söz konusu yapının devamlılığı için ilkelerin korunması gerekir. Ve bu korunma ihtiyacı, idareyi uzun vadede totalitarizme sürükler. Biz'de, sonundaki makaleden de anlaşılacağı üzere, Öklitçi doğrusal ilkelere dayalı kurulan sistemin eleştirisi var. Kitapta Öklitçi doğrusallık 900 yıl sonunda öyle bir noktaya varıyor ki, aşk, cinsellik, sanat gibi insana özgü doğrusal ilkelerle tanımlanamayacak bütün ihtiyaçlar özgürlüğü yerle bir ederek, tek merkezden düzenlenip uygulatılıyor.

Zamyatin'in bu faşizmi yenecek devrimi, Öklit geometrisinin yerini hiperbolik geometrinin almasında araması, kendi zamanı için oldukça anlaşılır. Fakat günümüzde, Aristoteles geleneğiyle, olguyu parçalara ayırarak, bilgiyi sınıflandırarak inşa edilen düzen yerine, düzensizliğin içindeki düzeni açılmaya çalışan, bilginin (veya fiziksel verinin), bir bütün halinde eğilimini inceleyen Kaos Kuramı dikkatleri üzerine çekiyor. Kaos kuramı, sistemi adete bir mühendis gibi yeniden yapılandırmanın değil, bir bütün olarak varlığı anlamanın ipuçlarını veriyor bize.

Devrim, Zamyatin'in "Edebiyat, Devrim, Entropi ve Diğer Şeyler Üzerine" başlıklı yazısında değindiği gibi temelden gerçekleşmeli ve devam etmeli. Buna göre; bilgi aracılığıyla sistemi kontrol altında tutmak yerine, doğayla uyumu sağlayacak bilgiyi aramayı, düşünce sistemimizin kalbine yerleştirmenin bir yolunu bulmak olmalı belki de sırdaki devrim. Son olarak; distopya, Biz'in Tek Devleti ise; ütopya, varlığı kontrol altına alan değil varlığa uyumlu iradenin gerçekleşmesidir. Diyor ve iyi okumalar diliyorum.


* Kaynakça: Vikipedi Özgür Ansiklopedi
                    https://tr.wikipedia.org/

16 Aralık 2015 Çarşamba

GİRİŞ


Merhaba Sevgili Okur

Bloğumun bu ilk yazısında kısaca ne yapmak istediğimi ve neden yapmak istediğimi anlatacağım.
Pek iyi bir internet kullanıcısı olduğum söylenemez. Bu yüzden geçtiğimiz haftalarda yüzeyselce yapabildiğim kitap bloğu incelemelerinden anladım ki bu işten büyük ihtimalle para kazanamayacağım. Böylelikle blog yazma fikrini aklıma getiren ilk sebep olan, bağımlı çalışanlıktan istifa etme fikrim, çok kısa bir süre içinde suya düştü. Fakat bu defa da, istifa edemesem de ek bir uğraş olarak sevdiğim işi yapabilme ihtimalinin heyecanına kapıldım ve bu bloğu açmaya karar verdim. 

Okumanın, insanın kendini ve "öteki"ni tanımadaki en sade ve pratik yol olmasından hareketle, nitelikli okumanın faydalarının katlanarak çoğalacağına inanmaktayım. Nitelikli okuma ifadesinin aklıma getirdiği ilk unsurların; yazarın kimliği, kitabın yazıldığı zaman ve mekanın analizi, kitabın çok kısa özeti, anafikri ve çağrıştırdığı fikirler olduğunu düşündüm. Okuduğum kitapların analizini yaparken özellikle belirteceğim konu başlıkları bunlar olacak. (Elbette bu başlıklar zamanla değişebilir veya kitabın niteliğine göre farklılık gösterebilir.) Bu beş unsurun ayrıntılı incelemesiyle, siz kıymetli okurlara özverili bir içerik sunmuş olacağımı düşünmekteyim. 

Her hafta tek bir kitap incelemesi yapmayı planlıyorum. Çünkü bu blog için yapacağım tüm incelemeler, bundan sonra okuyacağım kitaplar için olacak ve incelemenin kapsamını mümkün olduğunca ayrıntılandırma niyetindeyim. 

Önümüzdeki hafta görüşmek dileğiyle, iyi, okumalar dilerim.